Kader Değil Bilinçaltı

Kader Değil Bilinçaltı

Tüm hayatım, bilinç dışından patlak veren çağlayan gibi, bazen beni yıkabilecek denli güçlü olan bu akıntıyı anlamaya çalışmakla geçti

ABONE OL
Mart 30, 2023 15:04
Kader Değil Bilinçaltı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Analitik psikolojinin kurucusu, psikanalizin belki de en sıra dışı ismi Carl G. Jung, insan ruhunu keşfetme ve belki en çokta kendini anlayabilme yolculuğunda, psikoloji ve psikiyatri dışında, astroloji, simya, parapsikoloji, mitoloji, kabala, felsefe, rüyalar ve semboller gibi pek çok alanda çalışmalar yaparak, bütüncül bir bakış açısıyla insanı anlamaya çalıştı. “Kader değil, bilinçaltı” diyordu. Rüyalarından resimlerine her şeyi araştırdı anlayabilmek için.

Bizim de tüm hayatımız, tarn da Jung’un söylediği gibi, bilinçdışından patlak veren bir çağlayan gibi, biz farketsekte etmesekte, bizi bir yerlere sürüklüyor. Kendi kararlarımız ve seçimlerimiz sandığımız bir çok şey, bilinçdışımıza göre şekilleniyor. Hayatımızın tümü, bilinçli aldığımız kararlar dahi, bilinçdışımızdan geliyor. Deneyimlerimiz ve hatta atalarımızın deneyimleri…Ve karma astrolojinin üzerinde durduğu ana konu, KARMA

Ben kimim? Neden bunları yaşıyorum? Tüm bu yaşadıklarımın amacı ne? Bunları hak edecek ne yaptım?

Kelebek etkisi gibi, küçük hareketlerin, büyük ve öngörülmez sonuçları… Bundan özgürleşebilmenin tek sırrı ise, kendini tanımak ve bilmek ve tabii ki kabullenmek. Kendinin bilmekse; bilinmeyeni bilmek, bilinçdışını farketmek… Bireylerin zihninde depolanan tüm bilgilerin, bir sonraki kuşaklara aktarılması olarak bilinen genetik hafıza, yani RNA, yaşadıklarımızın tek sebebinin bu hayatımızdaki tecrübelerimiz olmadığını ve atalarımızdan da aktarılabildiğini bize gösteriyor.

Örneğin, kedi fobisi olan bir birey, çocukluğunda kendi deneyimlediği bir anı sonucu bu fobiye sahip olabileceği gibi, annesinden de aktarılmış olabilir. Alerjisi olan bir çok kişinin, ailesinde de aynı şekilde alerjinin olması gibi. Bu sadece bu konularla sınırlı kalabilir mi peki? Tabii ki hayıt. Yaşadıkları hayat deneyimleri, evlilik ve ilişkileri, para ile ilgili kalıpları, iflas eden biri ya da miras kavgaları neticesinde birbirine düşen kardeşlerin “para ayırır” gibi bilinçaltı kalıpları, bize aktarılabiliyor. Bunun yanı sıra, bu hayatımızda kendi yaşadığımız tertemiz deneyimler de, negatif bir duygu ile karşılaştığında ya da sonlandığında yine iz bırakıyor.

Peki, ne yapmalıyız bu kadar yükle? Nasıl gerçekten kendi istediğimiz hayatı sürdüreceğiz?

“Sana ait olmayan izlerden özgürleşmelisin.”

Korkularla, sınırlarla hayatımızı kendimize zindan ediyoruz. Bir şeylerden kurtulmak ya da kaçmak için başka şeylerin kucağına düşüyoruz. İlişkilerde yaşadığımız hayal kırıklıkları, maddi olarak güçlenip kimseye muhtaç olmamak ve özgür olmak gibi hedeflere evrilebiliyor. Bir konudaki güçsüzlüğümüzü başka bir şekilde güçlenerek gizlemek istiyoruz. Buna ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü o kırılan yeri nasıl onaracağımızı nasıl güçlendirebileceğimizi bilemiyoruz. Ya kaçarak ya da üstünü örterek, güçsüzlüklerden ve kalp kırıklıklarından kaçmaya çalışıyoruz.

Güçlü olmak, yenilmez ya da yıkılmaz olmak demek değil, bilakis güçlü olmak, düşmenin insanca olduğunu bilerek, kendine şefkat ve anlayış göstermek demek. Güçsüzlüğünü bilmek, güçsüzlüğünle barışık olmak demek. Güçlü olmak ağlamamak demek değil, bazen de ağlayabilmek.. Güçlü olmak, içindeki yaralı çocuğu görüp, onu sarıp, kabullenip, şefkat gösterebilmek ve acılarla yüzleşecek cesarete sahip olmak demek. Yere düşen ve ağlayan çocuğu kucaklayıp sakinleştirmek gibi… Olgunlaşmak demek… Kırılgan ve sert köşelerinden, zamanla yuvarlanarak yumuşamak demek. Çünkü yol alıyorsan, yolda düzelirsin. Eğer aynı duruyorsan pek de yol alamamışsındır.

Canlandırın gözünüzde; köşeleri olan yamuk yumuk bir kar topu, ilerledikçe yolun şeklini alıp, pürüzleri düzelir, daha yuvarlak olur ve yuvarlandıkça düzelir ve düzeldikçe hızlanır. Biz insanlar da öyleyiz, sertleştikçe kırılır, yuvarlandıkça yumuşarız. Ve büyüdükçe yuvarlanırız… Yuvarlanmalıyız. Çünkü çok yoldan geçmişizdir, defalarca kırılmış ama artık kırılganlıklarımızla başa çıkmayı öğrenmişizdir. İlk defa düşmüyoruzdur artık, düştüğümüzde kalkmayı az çok biliriz. korkmayız düşmekten. Korksak ilerleyemeyiz çünkü, donar kalırız dikenli tellerin ortasında…

En nihayetinde, kendimizle barışmak, kendimizi olduğu gibi kabul etmek, güçsüzlüklerimizi, başarısızlıklarımızı, hatalarımızı, defalarca aynı hataya düşmüş olsak dahi aptallık boyutuna gelsek dahi kendimize kendimiz sahip çıkmalıyız.

Kendimizi ve zayıflıklarımızı ve acılarımızı saklamaktan vazgeçmekle başlamalıyız her şeye. Kendi kendimizi aşmaya başladığımızda, kendimizle yüzleşmeye başladığımızda, bilinçdışımızı da daha iyi tanımaya ve fark etmeye başlayacak hatta yavaş yavaş özgürleşmeye de başlayacağız.

En önemli sırrı, sana zor geleni yapmaya çalış. Dürtülerini kontrol etmeye… Ağlamak istediğinde ağlama, ağlamaktan utandığında ağla, konuşmak yerine yutmak istediğinde konuş hatta kavga et, bağır avaz avaz ama bağırmak istediğinde susmayı dene. Eğer sana dikte edilen hayatı yaşamak istemiyorsan, hayatının yazarı sen olmak istiyorsan, kalemi eline al ve karşı çıkmaya başla kendine. Çünkü o, sen değilsin. Sen çok daha derinlerde gizlenen, 8 milyarda bir doğabilecek eşsiz birisin. Sadece sana ait olmayan izlerden özgürleşmelisin. Hadi birlikte başlayalım kendine giden bu eşsiz yola.

Seni Seviyorum.

Yolun açık olsun.

Merve İşlek

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.